30 Eylül 2007 Pazar

Küçük Önemsiz Bir Öykü: NICO

Tanışma

Bundan uzun zaman önce… Şizofrenik sanrılarla bu dünyanın gerçekliğinden zaman zaman uzaklaşip; geriye döndüğünde ise kendi iç dünyasına kapanan eskilerden bir arkadaş ve ona zor anlarında eşlik eden bir kadın... Onun sesini ilk kez işte böyle bir zamanda, yanlız yaşadığı o geniş evin az ışık alan, orda burda bir kenara atılmış veya duvara asılmaya layık gördüğü bir iki resim, egzantrik masklar ve tavandan sarkan pembe, mavi mor, tonlarındaki püsküllere iliştirdiği eski, siyah-beyaz fotoğraflarla bir arada, mutfakla odanın birleştiği o garip salonda işitmiştim... Çok geçmeden tüylerimi diken diken eden bu kadının kim olduğunu sordum... Arkadaşim 'Nico' dedi usulca... Elimdeki kahve fincanını bıraktım ve hemen dinlemekte olduğumuz albümün kapağını incelemeye koyuldum. 'The Classic Years' isimli toplama bir albüm…Buz sesli, bu güzel sarışın bayanın hayatıma girmesi ile onu sadece dinlemenin yetersiz olduğu fikrine kapıldım; kendi yazdığı şarkıları dinledikçe bu trajik sesin sahibinin nasıl bir hayat yaşadığını ve de onun gerçekte kim olduğunu ögrenme merakı içimde bir çig gibi büyüdü.. Bende araştırdım.



Doğmak ve Ölmek

1938 yılında, Christa Paffgen adıyla Almanya da doğan Nico; o daha henüz dört yaşindayken Nazi karşitı babasının bir toplama kampında imha edilmesi ve bu olayın ardından annesinin bir akıl hastanesinde hayatını kaybetmesi sonucu büyükbabasıyla Berlin'e taşinır. Ölüm gibi bir gerçekle tanışması ve bunu anlayabilmesi için daha henüz çok erkendir... Enazından erken olmalıdır. Bununla birlikte dünya, ona iğrenç yüzünü bir de Amerikan askerinin tecavüzü ile gösterir ki; o yaştaki küçük bir kız çocugu için en ağır olan da budur. Asker yargılanır ve idam edilir. İleride bu dramatik olay hakkında konuşacak olan Nico, şu sözleri söyleyecektir; 'Seks cezalandırılmayla bağlantılı birşey'... Cezalandırılma. Sürekli olarak tecavüzün dehşetini ve verdiği ifade sonucunda idam edilen askerin suçluluk duygusunu içinde taşiyarak büyüyen Christa; bu olumsuz duyguları kalbinin bir köşesine gömer ve evden kaçar.

Photographer: Jeanloup Sieff


Daha henüz 15 yaşindadır. Berlin, Paris ve New York arasında gidip gelen bir modellik serüveni de böylece başlamış olur. O dönemin ünlü bir moda fotoğrafçısı ile tanışır ve Nico takma adını alır. Yine o sıralarda bir gün tesadüf eseri ünlü İtalyan yönetmen Federico Fellini ile tanışır ve kült film La Dolce Vita'da küçük bir rol alma şansını elde eder. Fakat filmdeki performansı o kadar büyüleyicidir ki Fellini onun rolünü genişletir ve filmdeki rolü büyür. 1960 yılında Tatlı Hayat'la birlikte sinema dünyasının o etkileyici kapılarını aralayalan Nico; bir kaç filmde daha rol alır. Bununla birlikte yakışıklı, Fransız aktör Alain Delon'la yaşadığı kısa süreli ilişkinin sonucunda bir erkek çocuk dünyaya getirir. Nazi yıllarının utancını sileceğine inanarak Nico; oğluna bir Yahudi ismi olan Ari adını verir. Babası Ari’yi reddeder. Çocugun bakımını aktörün arasının zaten açık olduğu annesi üstlenir. İleride bir ödül töreninde ömür boyu onur ödülüne layık görüldüğünde Delon şu sözleri söyleyecektir; 'Kadınlara her zaman nazik ve kibar davranmaya çalıştım.. Eğer onlar olmasaydı; bende olmazdım. Bu ödülü hayatıma giren bütün kadınlara armağan ediyorum...' (2007 Cannes Film Awards)
Nico'nun özel hayatındaki inişli çıkışlı yaşantısı ile birlikte, her seferinde film setlerine geç kalması; artık yönetmenlerin istenmeyen oyuncusu ilan edilmesine neden olur. Zaten Nico'nun da asıl istediği şey oyunculuk değil şarkıcılıktır.

Kadife Yıllar

1965 yılı.. Nostaljinin doruğunda her yerde her an yeni bir şey olacağı hissinin, sokaklara yayılıp sarhoş ettiği kent; New York... Sanat dünyası o yıllarda ikiye bölünmüştü. Bir tarafta 'varoş gelenekçileri' nin etrafını sardığı Bob Dylan; diğer tarafta ise ünlü, zengin 'semt modernistleri' nin sıklıkla uğradığı Factory.. Ve bu marjinal mekanın sahibi Andy Warhol.
O döneme göre başarısız olan; fakat ilk şarkıcılık kariyeri açısından değerlendirildiğinde gayet hoş bir şarkı olan I'm Not Saying adlı single'ı henüz yeni piyasaya çikmis olan Nico; sahne aldığı bir barda Bob Dylan'la tanışır ve ondan I'll Keep It With Me isimli şarkıyı alır. Yine aynı dönemde İngiltere'de tanışmış olduğu Andy Warhol'un çevresine de dahil olur. Andy Warhol'un uluslararası şöhretinden yararlanma fikri ona çok daha cazip gelir ve aynı zamanda sevgilisi olan Dylan'la yollarını ayırır. Zaten Andy' de o sıralarda bir diğer Superstarı, Edie Sedgwick'ten çoktan vazgeçmiş; menajerliğini yaptığı The Velvet Underground adlı gruba bu alımlı, Alman güzelinin dahil olması gerektiğini düşünmüştü. İlk başta Lou Reed olmak üzere grupta bir kaç kişi, Andy'nin Nico'yu gruba neden dahil etmek istediğini bir türlü anlamak istemese de; kısa bir süre sonra bu fikrin, Andy’nin parlak zekasının bir ürünü olduğunu kavramaları da gecikmeyecekti. Çünkü Andy Warhol için herşey bir 'kopya' dan ibaretti ve bu inanılmaz güzellikteki sarışın bomba; Velvet’lerin halkla ilişkiler kısmını temsil eden bir faktör olacaktı. Oldu da. Andy grubun kendi içindeki problemlerden sıyrılıp; Nico'nun yarattığı problemlere odaklanmasını sağlamayı başardı ve grubu ikna etti. Lou ve diğerleri de Nico’nun sahnede elinde tefiyle poz vermesine ve arada sırada şarkı söylemesine izin verdi. Nico, böylece siyahlara bürünmüş, bu asi görünümlü gençlerin ve müziklerinin altını çizmis oldu.

Lou Reed, Paul Morrisey, Nico ve oğlu Ari, Maureen Tucker. John Cale

Velvet Underground ve Nico ilk konserini, 1966 yılında bir restoranda olaylı bir şekilde verdi. New York Klinik Psikiyatri Cemiyeti’nin yıllık yemeğinde verilen bu konserde; yaklaşik 300 psikiyatrist eşleri ya da sevgilileri ile gelmişti. Andy ve tayfası onlara yemekten sonra bir film izleteceklerini söylemişti; ikinci ana yemek servis edilirken Velvet’ler çoktan sahne almış ve Nico o dondurucu sesiyle yeri göğü inletmeye başlamıştı. Kulakları sağır eden, yüksek desibelli Rock’n Roll müziği ile birlikte Andy’nin dansçı ve oyuncularından Edie Sedgwick ve Gerard Malanga, birden sahneye fırlayıp Mısır göbek havasını andıran dans figürleri ile gruba eşlik etmeye başlamış; diğer tayfa ise ellerindeki spot ışıklar ve kameralarla davetlileri abluka altına almıştı. Penisin yeterince büyük mü?, Onun vajinası neye benziyor? gibi sorularla darmadağın olan konuklar birer birer mekanı terk etmeye koyuldular. Ama Velvet’lerin pes etmeye niyeti yoktu. Her defasında daha ilginç sorulara ve gözü kör eden spot ışıklarına mağruz kalan davetliler; sorulan sorular karşisında kızarıp kekelemeye başlayarak cevap vermeye çalisiyorlardi. Sanki bir avuç mahkumun bir hapishaneden kaçarcasına ayrıldığı bu olaylı konser, ne ilk ne de son olacaktı.

Nico, Andy Warhol, Lou Reed, Maureen Tucker, Paul Morrisey, John Cale

Teknik olarak bakıldığında son derece amatörce duran Velvet Underground ilhamını; şiddet, fetişizm, cinsellik, uyuşturucu gibi o dönemin genel müzik anlayışına oldukça ters düşen ögelerden almıştır. Zamanın çiçek ruhundan, ciladan ve teknik altyapıdan kasıtlı bir şekilde uzak duran bu grup ilk albümü Velvet Underground & Nico ile yanlızca 50.000 adet satmıştır. Nico bu albümden nefret etti... Ama onun yaptığı herşeyden nefret etme gibi bir özelliği vardı. Ancak yaptığı işi, üzerinden belli bir zaman dilimi geçtikten sonra sevebilirdi.



Bu dönemde Reed ile yaşadığı çalkantılı aşk kısa süre içinde; sözsel, fiziksel ve psikolojik şiddete dayalı bir ilişki haline dönüşmüştü. Reed Nico'yu içten içe kıskanıyordu. Çünkü kişilik sorunları vardı. Ve Velvet macerası sona erdi. Nico bir albüm teklifi ile karşılaştı ve ilk solo albümü olan Chelsea Girl'ü çıkardı. Albümde Reed dahil, gruptaki herkes vardı. Bu ortak çalışma daha sonraları verecekleri bir konserde tekrar biraraya gelmelerine neden olacaktı.

Nico: Chelsea Girl



Albüm başarısız olmuştu; plak şirketi Nico'yu kovdu. İşte tam da bu sırada müzikal kariyerini tamamıyla değiştirecek olan bir keşif gerçekleşti. Harmonium; bir hint orgu. 19.yy'dan kalma, ayakla çalıştırılan bu garip alet; Nico'nun sesi ve yazdıkları ile bütünleşti. Ve Nico'nun yeni müziğinin habercisi olan The Marble Index albümü ortaya çıktı. Zamanlama o kadar doğruydu ki; 70'li yılların başlarında dinleyiciler kıyametimsi sözler duymak istiyorlardı ve bu albümde bu isteğe cuk oturmuştu! Nico'nun albüm kayıtlarını tamamladıktan sonra onu bu dünyada en iyi anlayan kişiye; Cale'e dönüp minnettarlıktan ağladığı söylenir. Çünkü Nico kendinden nefret etmeyle başlayan her solo albüm macerasında acı içerisinde kıvranır; John Cale ile tam bir savaş içine girerdi. Kendinden nefret etmeyle başlayan bu çatışma; yine kendi kişiliğini bulması ile sona ererdi... Velvet zamanlarında İggy Pop'a bu müziğin nasıl yapıldığını soran Nico artık kendi özgün tarzını bulmuştu. Böyle şarkılar yazabilmesi ne kadar güçlü bir kişiliğe sahip olduğunun birer kanıtı gibiydi...

Sonun Başlangıcı

Bağımlılık ağına yakalanmış tüm gizemli starlar gibi Nico'da paradoks doluydu. Her türlü hissi aynı anda yaratabilme gibi bir özelliğe sahipti. Ancak Nico eroinden deil; 18 Temmuz 1988 'de, son zamanlarını yaşadığı Ibiza' da, geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayata gözlerini yumdu... 49 yaşındaydı. Kaza haberi herkezde tam bir şok etkisi yaratmıştı. Çünkü Nico beyin kanaması geçirirken İspanyol doktorların yapabildiği hiçbirşeyin olmaması insanı çıldırtan bir ayrıntı. Cenazesine Velvet Underground'dan kimse katılmadı. Şimdilerde bir yerlerde onu keşfedecek birilerinin olduğu veya olacağı fikri mutluluk verici...

Discography
Albums1965 I'm Not Sayin'/
The Last Mile (Single)

1967The Velvet Underground and Nico

1967 Chelsea Girl

1969 The Marble Index

1970 Desertshore

1973 The End

1981 Drama of Exile

1982 Do or Die: Nico in Europe

1985 Camera Obscura

Rol Aldığı Önemli Filmlerden Birkaçı:

La Dolce Vita / Federico Fellini (1960)
Andy Warhol Filmleri (1965-66)The Closet / Ari And Mario / Salvador Dali / Andy Warhol's Exploding Plastic Inevitable / The Chelsea Girls Screen Tests / Sunset



The Last Golden Years

müzik ve sinema ağırlıklı yepyeni bir site...